Beyaz tenli, kumral saçları, yeşil gözlü, belindeki kuşağının üzerine doladığı kemeri, yazmasının altında gümüşten tacı ile Şehriban Hanım, benim ve tüm ailenin hafızasında ve hatıralarında kalan babaannem.
Anlatırdı; üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen yaşadıkları olayları kimi zaman gözleri yaşlı, kimi zamansa hüzünlü. Urus savaşı derdi Rus savaşına…O zamanlara, mübadeleye kıtlık zamanları derdi.
Şehriban Hanım çocukmuş o yıllarda, Erzurum, Horosan’a gelmiş ailecek.
Açlık, kıtlık, göç olguları yaşanıyormuş, ağır seferberlik koşulları…
Şehriban Hanım’ın annesi, tahta çeyiz sandığında dolu kitapla gelin gitmiş eşine ve Sevgili Atütürk’ün kitap arkadaşıymış. Çok çalışkan, cömert, mazbut, temiz, tertipli, yemeyi, içmeyi ve hayatı dolu dolu seven insanlarmış ailece.
Ruslar Erzurum’a gireceği zaman, Sevgili Atatürk aileye Karıncalı soyadını vermiş ve Erzurum’dan Bursa’ya göç etmelerini istemiş. Böylelikle Karıncalı ailesinin at üzerinde taşıdıkları birkaç çuval unla 7 yıl süren yolculuk başlamış. Selanikli bir ailenin tek çocuğu olan bababannemin annesi yollarda, çayırlarda, tarlalarda rastladıkları otlarla yemekler, çorbalar ve ekmekler yaparmış kabilesini besleyebilmek için.
Uzun yolculuk kıtlık, soğuk, salgın zor şartlar altında öyle zormuş ki, ailenin bazı fertlerini ve salgın hastalıktan dolayı kız kardeşini yolda bırakmak zorunda kalmışlar! Anlatırdı babaannem, gözleri hüzünlü ve yaşlarla dolu… 7 yıl sonra ulaşmışlar Bursa şehrine. Devlet tarafından bağ, bahçeler verilmiş ama meyve yetiştirerek geçimlerini sağlamak zormuş.
Şehriban Hanım anne karnındayken babası şehit olmuş, amcası ise esir düşmüş! Amcasının künyesi gelmiş ama babasından hiç haber almamışlar. Uzun yıllar boyunca süren göç, en çok da kadınları vurmuş. Ancak savaşta, ölümde, düğünde, göçte her nerede olursa olsun, ne yaşarsa yaşasın, ne hissederse hissetsin kadınlar her zaman mutfakta olmuş.
Babaannem ve annesinden bize kalan miras da Selanik’ten Erzurum’a, Erzurum’dan Bursa’ya taşınan yemekler ve anıları oldu.
Babaannemin yemek yapım kuralları
- Yemeklerde özellikle zeytinyağı kullanırdı (çok az miktarda).
- Yemekleri özellikle domates suyu ile pişirirdi. Gerektiği yerde mevsimine göre çok az miktarda ev yapımı salça kullanırdı.
- Ot yemeklerine su ve tuzu neredeyse hiç koymazdı. Bulgur, tereyağı kullanırdı.
- Otları (ıspanak, ebegümeci, madımak, ısırgan vb) önceden sıcak suda 5 dakika bekletirdi. Bu işlemin sebzenin asidini aldığını söylerdi.
- Haşladığı sebzelerin suyunu soğuduktan sonra çiçek diplerine dökerdi.
- Pilava, çorbaya yağı başka bir tavada ısıtıp üzerüne dökerdi.
- İnce bulguru soğuk suyla veya domates suyuyla ıslatırdı.
- Çorbayı mutlaka kısık ateşte pişirir, tuzu bittikten sonra atardı.
- Dolmanın daha lezzetli olması için sızma zeytinyağı koyardı.
- Et pişirirken mutlaka bir kaç damla sirke koyardı (etin dağılmaması için)
- Yumurta haşlarken suyunun içine tuz koyardı (kabuklarının kolay soyulması için)
- Kuru fasülye, nohut, barbunya gibi bakliyatları bir gece önceden ıslatıp ertesi sabah suyunu değiştirdikten sonra haşlarken bir yemek kaşığı kimyon ilave ederdi.
- Ekmekleri saklarken ekmek kutusunun bir köşesine tuz koyardı (bayatlamayı geçiktirmek için).
- Turşu kurarken mutlaka kaya tuzu kullanırdı ve lezzetini artırmak için dereotu, maydonoz sapları ilave ederdi.
- Lahana, karnabahar yemeklerini haşlarken veya pişirirken tencerenin kapağını kapatmazdı.
- Kuru soğan pembeleşince tuz koyardı.
- Balık kızartırken ocakta başka bir kapta sirekeli su kaynatırdı.
- Pişirdiği yemeklerin baharatlarını ocağı kapatmadna bir kaç dakika önce atardı.
- Salçanın üzerine zeytinyağı koyardı (küflenmesin diye). Salçayı hep temiz kaşıkla kavanozundan alırdı, kullandıktan sonra buzdolabına kaldırırdı.
- Tereyağının yanmasını önlemek için kızartma yaparken içine birkaç damla zaytinyağı koyardı.
- Kızartmaları, demirdöküm tavalarda az yağda, kısık ateşte sürekli çevirerek yapardı.
Antik Şehriban Hanım’ın antik sözlerinden…
- “Sabah erken uyanacaksın ki erken yol alasın…”
- Seher vakti kalkacaksın, evin tüm pencerelerini açacaksın ki, gün doğana kadar evine bereket girsin…”
- “Terbiye’yi sözle değil, gözle vereceksin…”
- “Kimseyi eşiğinden içeri karıltırma, kimsenin de eşiğinden içeri karışma!”
- “Kızım ağır ol ki, ağır yongayı yel kaldırmaz…”
- “Ağır otur batman gelesin!”
- “Paran gelirken başına taç al…”
- “Ya nasip, ya kısmet….”
- “Derdini söylemeyen, meramını bulamaz…”
- “Sen, sen ol kızım, kötü söz söyleme…Döner, dolaşır sahibini bulur…”
- “Sabah uyanınca ilk önce mutfağını, sonra yatağını toplayacaksın.”
- “Yatağa yatmadan önce dişlerini ve saçlarnı fırçala!”
- “Önce babanız, sonra kocalarınız Atalarınızdır. Asla yediğiniz ekmeğe saygısızlık etmeyin!”
- “Bir yuvayı dişi kuş kurar.”
- “Erkek sel gibidir, önünü çeviren kadındır. Eşlerinize sahip çıkınız!”
- “Ailenin resisi erkektir.”
- “Kötü söz söyleme, ağu katar aşına.”
- “Yürümeyi öğrenin ki kaslarınız açılsın!”